Mayor Murad Məmmədov haqqında Türkiyəli təhlilçi sensasion hekayə anlatdı - FOTO

Mayor Murad Məmmədov haqqında Türkiyəli təhlilçi sensasion hekayə anlatdı -  FOTO backend

"Şehit Binbaşı Murad Memmedov’un anlattıklarından…"

Türkiyənin tanınmış hərbi eksperti, Azərbaycanda da yaxşı tanınan yazar Abdullah Ağar helikopter faciəsində şəhid olanların biri haqda xatirəsini bölüşüb.

Musavat.com -a göndərdiyi həmin xatirəni orijinalda təqdim edirik.

**
 

Karabağ Savaşını ve şehitleri anlatmıştı. Dün o da şehit düştü.

Dün Azerbaycan Xızı Qaraheybet’te yaşanan elim helikopter kazasında 13’ü subay 14 can kardeşimiz şehit oldu.

Onlardan biri de Binbaşı Murad Memmedov’du. Onunla ‘Karabağ Savaşı’nın kitabını yazarken tanışmıştık.

İşgal altındaki vatanı kurtarırken kendi verdikleri savaşı ve verdikleri şehitlerimizi anlatmıştı.

**

Murad Binbaşı bir Antonov pilotuydu.

Karabağ Savaşının kaderine damgasını vuran, sadece Azerbaycan tarihine değil, Türk tarihine altın harflerle yazılacak Antonovlarla yazdıkları destanı bizzat anlatmıştı.

Savaşın daha ilk gününde yarım asırlık külüstürler An-2 Antonov uçaklarıyla nasıl bir taktiksel akıl yarattıklarını, böylece düşmanı nasıl aldattıklarını, o aşılamaz hava savunma sistemlerini nasıl aktif hale getirdiklerini, nasıl deşifre, tespit ettiklerini ve imha ettirdiklerini ve bu arada arkadaşlarının nasıl şehit düştüler?

Anlattıklarında sadece savaşın onuru, aklı ve kahramanlığı yoktu. Acısı bilinci ve ruhu vardı. Okumanızı özellikle istirham ediyorum.

**

Şehit Binbaşı Murad Memmedov’un anlattıklarından…

‘‘Savaşın başladığı 27 Eylül günü karşı taarruz emrini alır almaz, alarm verildi ve plan gereği hepimiz uçaklarımıza koştuk. Ve 20 uçak birden havalandık. Tam 20 tane AN-2 Antonov.

Görmeliydiniz.

Hani 2nci Dünya savaşını anlatan filmler var ya. Onlardaki gibi göğü dolduran uçak sahneleri, sesler… Aynı onlar gibi. Aramızda tek bir fark var. Onlar birer film, bizimkisi gerçek.

Karabağ semalarına doğru uçarken birbirimize o kadar yakındık ki, sanki kanatlarımız birbirine değecekti. Düşmanı, düşman radarlarını aldatmak için o derece birbirimize yakın uçuyorduk. Bir kuş sürüsü gibi hep birlikte gidiyorduk. Uçaktan uçağa birbirimize bağırsak, birbirimizi duyacak kadar yakındık. Tabii bizim bu AN-2’lerin her sesi bastıran patırtısı gürültüsü olmasa! Bu anlarda kimi zaman da birbirimize bakıyor, göz göze geliyor, birbirimize selam veriyor, el sallıyorduk.

Zaten aşağıda vedalaşmış, helalleşmiştik.

*

Antonovlar normalde oto pilota bağlansalar bile istikrarsızdır. Elektronik karıştırmada da uçağın GPS’si etkilenebilir, uçak sağa sola yalpa yapabilir, alçalıp yükselebilir. Yarım asırlık Antonovlar tam da böyle bir şeydir. Dünyanın en güvenli ‘güvenilmez’ uçaklarıdır. Hep düşecekmiş gibi uçarlar, ama düştükleri çok nadirdir. Havada yalpa yapıp dururlar. Utanmasalar kendi başlarına takla dahi atmaya kalkacaklar, o derece. Ama çok şükür kuyruk kuyruğa kanat kanata 20 uçaktan oluşan bu stratejik aldatmada böyle bir şey yapmadılar.

Oysa bu şekilde yaptığımız kanat kanata kuyruk kuyruğa eğitimlerde bu Antonovlar canımızı okurlardı. Şimdi uslu birer çocuk gibi uçuyorlar, ama güçlü, ağır, hantal ve eski motorlarıyla homurdanıp duruyorlardı.
İyi gidiyordu her şey.

Bir de düşmanı aldatmayı başarırsak…

Her şey, savaş belki yeni başlıyordu, ama bir başarırsak biz ve külüstür Antonovlarımız üzerimize düşeni fazlasıyla yapmış olacaktık.
Biz bu Antonovlara her bindiğimizde “Ha düştü ha düşecek” derdik, ama hiçbir zaman bu uçaklar bizi yarı yolda bırakmadı. Ama artık biz, ‘bizi hiç yarı yolda bırakmayan bu Antonovları’ yarı yolda bırakacaktık.

**

Böylece dakikalar boyu düşmanla temas hattına, Karabağ’a doğru uçtuk. Temas hattına 10 kilometre kalınca da birdenbire birbirimizden ayrıldık. Dağılıvermiştik. O ana kadar bir bütün olarak uçan ve düşman radarlarında bir tek nesne olarak görünen 20 Antonov, o an 20 parçaya ayrılmıştı. Düşmanın o anlarda geliştirdiği paniği düşündükçe hala gülmeden edemem. Nasıl panik atak geliştirmesinler. Düşünsenize, bir anda nereden çıktığı belli olmayan, hava savunma sistemlerinizde ve radarlarınızda beliriveren ve sizi vurmaya gelen tam 20 Azerbaycan savaş uçağı.

Tabii onlar bizim savaş uçağı olmadığımızı bilmiyorlar. Bizler yemiz! Azerbaycan’ın hava savunma sistemlerini avlamak için gönderdiği canlı yemler!

Düşmanın eli ayağı birbirine dolaşmış, Arap saçı, saç baş olmalı.

Bizim çok basit, kolay anlaşılır, ancak uygulaması biraz zor bir planımız vardı. Kısaca şöyleydi: “Uçakta bir sorun çıkarsa, tecrübeli olan pilot uçakta kalacak, uçağı hedefe götürecek, rütbece ve yaşça küçük olanlar paraşütle atlayacak.”
Hedef düşman derinlikleriydi.

Hedef düşman radarlarının bizi görmesi ve bize ateş açmalarıydı.

Hedef düşmanın bizi vurmasıydı.

Hedef düşman derinliğinde uçakların uçabildiği kadar uçmasını sağlamaktı.

**

Uzaktan görmeye başladım. Temas hattının, aşağıda apansız patlayan savaşın üzerine giden pilot arkadaşlarım birer birer yadigâr uçaklarımızdan atlamaya başladılar.

Gökyüzü bir anda açılmış D-6 paraşütleriyle dolmaya başladı.

Uçaklarımız ‘Düşman tarafından vurulmak üzere’ şu an düşmanın elinde bulunan Karabağ arazilerine girerken’ pilotlar da aşağıya doğru süzülmeye başladılar.

Çok hızlı iniyorlardı. D-6’lar böyledir. Taktik paraşüttür. Bu paraşütler çok hızlı iner. O nedenle yere çarpmaları da ona göredir. İnsanı fukara tükürüğü gibi yere yapıştırır.

**

İki Can Dostu, İki Şehit…

Elbette canımızı vermemek için elimizden gelen her şeyi yapacaktık. Ama olabilecekleri düşünüyor, muhakemesini yapıyor, görebiliyorduk. Dedim ya; “Biz bu savaşın canlı yemleriydik.”

Bu taktikti, düşmanı aldatmaydı.

O an bilmiyorduk, ama sonradan öğrenecektik. Acı acı öğrenecek, acı acı ağlayacaktık. Şehitlerimiz tam uçaktan atlamak üzereyken vurulmuşlar. Naaşlarına erişildiğinde paraşütleri üzerlerindeymiş.

Rus paraşütünü D-6’yı kuşanmak zordur. Hele ki, muharebenin zorluğu, gerginliği, aceleciliği, aniden baş gösteren durumları karşısında daha da zordur. Normalde bu tür acil ya da taktik durumlarda yardımcı pilot, kıdemli pilotun kuşanmasına yardım eder. Burada da böyle planlamıştık. Sonra da peş peşe, beraberce atlayacaktık.

Ancak belli ki şehitlerimizin kendilerini kurtaracakları bu son ana vakitleri olmadı. Anladık ki atlamadan bir an önce düşman tarafından vurulmuşlar. Sadece bir an! Hem de sırtlarındaki paraşütlerle birlikte. Uçak vurulmadan bir saniye önce atlamayı başarabilmiş olsalar, şu an onlarla da konuşuyor olabilirdik.

O şehitler Üsteğmen Halit’le Abbas Binbaşımızdı.

*

Üsteğmen Halit’le Abbas Binbaşı da birbirlerine çok bağlıydılar. Tam iki can dostu, tam iki silah arkadaşı. Hep beraber uçarlardı. O laf anlamaz, laf dinlemez uçaklara ikisi beraber laf anlatır, onlarla konuşur, onlara söz komut dinletirlerdi. Bir ara bölünecek, ayrı uçaklarda uçacak gibi oldular. Ağustos ayında Abbas izinliydi, izinden dönünce başkasıyla uçması gerekecekti. İzinden dönünce Abbas dedi ki; “Biz beraber uçacağız.”

Onların kaderi burada birleşti. Beraber uçtular, beraber şehit düştüler.

Aileleri en çok şu soruyu sordu. “Bedeni tek parça mıydı?” Onların yüzüne bakarak bu soruya yanıt vermek çok zordu, ama vermek zorundaydık. Evet, bedenleri tek parçaydı.

Halit Üsteğmenin annesi Halit’in şahadetini bir türlü kabullenemedi. Onu her ziyaret ettiğimizde, bizim üniformamızla gelmemizi istedi. “Siz geldiğinizde Halit’im geliyormuş gibi oluyor.”

Abbas Kasımov Binbaşıyla Halit Gözelov Üsteğmen bizim AN-2 Antonov filosunda 5nci manga komutanıydılar. Abbas Binbaşı Nahçıvan’a yakın Zengezur topraklarında doğmuştu, ama oraları hiç bilmezdi, hatırlamazdı. Doğduğu toprakları görememek! İçi hep Zengezur’la yanardı.

1988’de Rus’u arkasına almış Ermeniler onları Zengezur’dan kovmuşlardı. Çaresizce öz vatanlarını terk etmek zorunda kalmışlar, önce Ermenistan içinde Sunik tarafına, sonra Karabağ’a sürülmüşler, oradan da Azerbaycan’a kaçmak zorunda bırakılmışlardı. O vatanın acısını çok alanda çekmiş bir vatan evladıydı. Çocukları da aynı kendisi gibi okul çağına geldiklerinde okula başlayamamışlardı. Çocuklarının çocukluk yılları da kendisinin olduğu gibi sürgünlerle, yokluklarla, acılarla geçmişti.

“Zengezur” derdi. İçimizde Zengezur’un ne anlama geldiğini en iyi o bilirdi. “Orası bizim vatanımız, bizim topraklarımız. Orası bizim yaşam bağımız, güç bağımız, gelecek bağımız.”

Bir keresinde de demişti ki; “Şunu hiç unutmayın, aklınızdan hiç çıkarmayın. Bir millet silah zoruyla bir yerden çıkarılmışsa, bilin ki orası onun asli toprağıdır. Bilin ki o millet üzerine, çıkarıldığı o toprak üzerinden büyük bir hesap, büyük bir plan vardır.”
Abbas Binbaşı işte o topraklara bir adım daha atmak için, o topraklara bir adım daha yaklaşmak için canını ortaya koydu. Ve canını verdi. ’’

Fotoğraf: Şehit Murad Memmedov Binbaşı ve bir Antonov’la Yevlak’ta…

 

Not: Karabağ Savaşını anlattığım kitaplar daha piyasaya çıkmadı. Bunları burada sadece can şehitlerimizin aziz hatıralarını ve yaptıklarını biraz olsun yaşatmak ve tarihe küçük bir not düşmek için yazdım.

Diaspora